Birbirleriyle ilişkilerini göz önünde bulundurmamız gereken psikoterapinin üç aktörü nedir?

Resim
Psikoterapinin seyrini etkileyebilecek üç aktör vardır ve bunlar danışan, terapist ve nadiren bilinen danışan-terapist etkileşimi veya terapötik ilişki olmak üzere üç temel unsurdur. Psikoterapinin her iki taraf için de büyük bir anlamı vardır ve olumlu etkilerini görmek amaçlamaktadır. Terapi seanslarının sonunda danışan düşüncesi, duyguları veya davranışları hakkında içgörü kazanmalıdır. Danışan açısından baktığımızda, terapinin ana yapısında ortaya çıkan ilişkili bazı faktörler vardır. İlk olarak, danışan terapistin yardım etmesi için gönüllü olmalıdır. Danışanların, demografik özelliklerinin ötesinde, zihinsel olarak motive olmaya hazır olmak, olumlu sonuçlar elde etmek için daha yararlıdır ve terapist ile danışan arasındaki ilişkiyi etkiler. İkinci olarak, terapist terapiyi oluşturur ve bir lider olarak terapinin kontrolünü ele alır. Bu nedenle, hem bireysel hem de teorik olarak bir çok yetkinliğe sahip olmalıdır. Amacının danışana yardım etmek ve dış dünya ile ilgili günlük duygu

Kendini Gerçekleştirme Üzerine



Hayat hepimize eşit şartlarda sunuluyor. Her insan doğduğu anda mucizevi özelliklere sahip. Bizi ummadığımız, aklımızın ucundan geçmeyen diyarlara götürmede görevli bir beyne sahibiz en başta. Peki ben bunları söylerken kendimle bir düşünce çatışmasına girdiğimi söylersem sizi şaşırtır mıyım?

Ne yazık ki yüce güç, Allah veya siz adına ne derseniz o şey bizleri eşit olarak dünyaya getirse de çevre işin tuzu biberi olmaya talip. kıyısından köşesinden geçiyor ve bizler bambaşka alemlerde bambaşka hayatlar yaşıyoruz. Amam özünde insan tüm bu faktörleri göz ardı edersek, sanki bir makinaymış gibi belirli aşamalardan geçme ihtiyacı duyuyor. Karnını doyurma, canını koruma, bir gruba veya insana ait olma isteği, saygın bir kişilik olarak tanınma sonrası kişi; benliğini, varlık bilincini, değerlerini ve isteklerini keşfetme arzusuyla doluyor. 

Ekonomik düzeyin dünya üzerinde etkisi su götürmez bir gerçek. Hayat insanları farklı ekonomik şartlarla sınıyor. Ekonomik düzey, erişimimizi ya engelliyor ya da önümüzü aşıyor. Bununla kalmayıp sosyal varlıklar olmamız sebebiyle insan ilişkilerine de müdahil oluyor. 

İstediğimiz kadar varlık bilişinden, içsel arzularımız ve duygularımızdan bahsedelim. Konu daha bun aşamaya gelebilecek insan sayısının daha yüzde büyük bir azınlığı temsil ettiğini düşünce kelimeler yetersiz kalıyor. Hayat böyle zorlu şartlarda devam ederken kendi gerçekleştirme şansını elde etmiş insanların, tüm insanlığın yardımına olucak bir hareketi başlatıcak güce sahip olduğunu biliyorum.

(Bu satırları yazarken düşüncelerim darmadağın oldu ve belki de buraya kadar çöp olan bir yazı okudunuz.)


Sizce insan yaratılışı gereği tüm bu olumsuzluklara rağmen, Kendini Gerçekleştirme düzeyine gelebilir mi?

Sanırım evet. Yaratılışı gereği insan, varolduğu ilk günlerden itibaren büyük değişim ve gelişimler gerçekleştirmiştir. Her ne kadar dış faktörlerin insanın benliğinin en üst mertebesine ulaşmasına etkileri olsa da, mücadeleci gücü kendinde, özünde bir yerlerde farkederbilir. Gelişim kavramı o kadar önemlidir ki, insanın içini harekete geçirecek ve gelişim arzulama duygusu varolacak.

Şimdi yine soruyorum sizce insan tüm ihtimal ve ihmallere karşı kendini gerçekleştirme mertebesine veya üst olgunluğa ulaşabilir mi?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AY TUTULMASI- Yılın son ay tutulması ve karantina

Terapiye gitmek zorunda kalsaydın hangisini tercih ederdin? Psikodinamik mi yoksa Psikoanalitik mi?